Adından da anlaşılacağı gibi “develerin peşinden koşan Yörükler” tarafından kurulmuş bir köydür. Yumurtalık Körfezi kıyısında, ilçe merkezine yakın bir köydür. Köyün arazisi içerisinde Kamışlıdere, Acıdere, Milili, Karacanlıdere, Tekerekgöl, Kocayatak, Berdiligöl, Tesbihlikulak adını taşıyan yerler bulunmaktadır. Köyün 3 kilometre batısındaki Milili mevkisinde eski bir antik kentin kalıntısı olabilecek yapı izlerine rastlanmıştır.
Yumurtalık ilçe merkezine kadar uzanan, şimdi tarım arazisi olarak kullanılan otlaklık alan tarihin başından beri göçebe toplulukların yerleşim alanı olarak kullanılmıştı.
Köyün ilk yerleşenleri olarak Yüreğir Ovası’ndan koyunları ve develeri ile gelip yerleşen Koyuncu Hacı ailesi gösterilir. Bu ailenin soyadı Bozdoğan’dır. Osmaniye taraflarından gelerek köye yerleşen Tecirli ailesi ise “Acartay” ve “Zorkun” soyadını almışlardır.
Köyün ilk adı “Hüsniye”dir. Bu adın ise nedeni pek bilinmese de bir kadından dolayı konulduğu sanılıyor. 1955 yılında hizmete açılmış olan bir ilköğretim okulu bulunan köyde Durmuş Turaççı ve Halil Develioğlu’nun I.Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’na katıldıkları için İstiklal Madalyası aldıkları da köye ilişkin bilgiler arasında.
Devlet Su İşleri tarafından yapılan sulama sistemi ile sulanabilme olanağına yeni kavuşan köyde hem kuru, hem de sulu tarım yapılabiliyor. Bölgemizde tarımı yapılan tüm tarım ürünlerinin yetiştirilebildiği köyde, kumlu olan arazilerde yerfıstığı üretimi de yaygın olarak yapılıyor. Tarım, hayvancılık ve balıkçılık köyün en önemli geçim kaynakları arasındadır.
ÇAMLIK
Deveciuşağı Köyü’ndeki Çamlık içerisinde bulunan endemik Halep Çamı Ormanı’nda 10 yılan beri süren koruma çalışmaları ise meyvelerini vermeye başladı.
Bundan yıllar önce, içerisinde 4 – 5 lokanta bulunan, çevre il ve ilçelerden pek çok insanın günübirlik gezi yeri olan Çamlık, şimdi bomboş, sessiz ve sakin… Bir zamanlar içerinde bulunan sığ, çamurlu suları hastalar için şifa kaynağı olan bu yerlerde şimdi doğa kendi kendisiyle baş başa…
Uygulanan koruma yöntemleri sonucunda insanların girişine kapatılan Çamlık’ta, doğal bir biçimde yetişmeye başlayan Halep Çamları ise şimdi nerdeyse bir insan boyuna gelmiş durumda. Bu durum ise nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan Halep Çamları’ndan oluşan bu orman alanının neslinin devam edeceğinin en büyük göstergesi…
Deveciuşağı Köyü Muhtarı H.Veli Bozdoğan, köylülerin, eskiden ekmek kapıları olan Çamlık’ın bu şekilde kendilerine kapatılmasını bir türlü içlerine sindiremediklerini, bu nedenle birkaç kez ormanda yangın çıkarmaya çalıştıklarını, ama şimdi bu yeni duruma da alıştıklarını belirtiyor. Bozdoğan, her şeye karşın bu alanların halka yeniden açılması gerektiğini belirterek insanların ekmek parasını kazanacakları alternatif alanlar olmadığını söylüyor…
Adana Orman ve Çevre İl Müdürlüğü Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü yetkilileri ise 1994 yılında Tabiatı Koruma Alanı olarak kabul edilen 59 hektarlık alanda tümüyle bozuk meşceresi yani tohumdan üreyen bu alanın denize sıfır olduğunu, burada bulunan Halep Çamları’nın tuzla suya dayanıklı ve kumluk alanda yetişme özelliğine sahip olduğunu belirtiyorlar. Bu alanda 2 adet de Bağdat hurması ağacı bulunduğunu belirten yetkililer, yörede yaşayan halka yönelik alternatif geçim kaynakları geliştirilmesi ile ilgili çalışmaların da sürdüğünü söylüyorlar…
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türker Altan ise: “Buralar çok önemli. Çamlık’ın dünyada başka bir örneği yok. Buralar doğal bitki ve yaban hayatı açısından çok önemli. Bu alanlar sürekle denizle ilişki içinde olduğu için balıkçılık açısından çok önemli ve ayrıca yaz turizminde potansiyeli yüksek olan alanlar olduğu için çok büyük bir önem taşıyor. Biz eğer buraların tanıtımını iyi yapabilirsek, buralarda eko-turizm, eko-tarım yapabilirsek, yani doğamıza, kültürümüze, tarihimize sahip çıkarsak bu bölge Avrupalı turistlerin uğrak yeri haline gelir” dedi.
Altan, 59 hektarlık bir alan kaplayan Çamlık’taki kumul ormanların ekolojik, estetik, rekreasyon ve ekonomik bir önem taşıdığını belirterek, bu alanlara günübirlik ziyaretler düzenlenmesi, bu ormanların ekolojik öneminin açıklanması ve tanıtım çalışmaları yapılması sonucunda bu bölgede eko-turizmin de geliştirilebileceğini söylüyor… Yapılacak tüm çalışmalara yöre halkının katılımının sağlanması gerektiğini de belirten Altan, bölgede ekolojik tarım ve eko-turizme yönelik çalışmaların desteklenmesi halinde hem yöre halkına alternatif gelir kaynakları yaratılacağını, hem de ekosisteme zarar verilmeden mevcut kullanımlardan yararlanmış olacağını belirtiyor… Türker Altan, ayrıca eko-turizmin doğaya saygılı bir turizm biçimi olduğunu, bu turizm yönteminde insanların doğaya zarar vermeden doğal yaşamı tanıdıklarını söyleyerek: “Özellikle turizmin ölü olduğu kış aylarında buraya Avrupa’nın her yerinden insanlar gelebilir. Bölgede basit pansiyonculuk ya da çiftlik yaşamı biçimindeki uygulamalarla yöre halkına gelir sağlayacak alternatif iş alanları yaratılabilir” diyor.
|